BİLGİ DÜNYASINA YOLCULUK

                        


BİLGİ DÜNYASINA YOLCULUK

     AĞAÇ SEVGİSİ
Yurdumuzu sensin süsleyen
Sensin bize oksijen veren
Bulutlara dal uzatan
Sensin güzel ağaç
Senin dallarına;
Konar en güzel kuşlar
Senin güzelliğinle
Süslenir bütün ormanlar 
                          

         DÜNYA ÇOCUKLARI

RENGİMİZ FARKLI OLSUN
AYRI OLSUN DİLİMİZ
NE DE OLSA DÜNYAMIZ
ORTAK GEZEGENİMİZ

AYRI KITADAN GELİP
HEP EL ELE VERELİM
BÜYÜKLERE BARIŞI
GELİN BİZ GÖSTERELİM 



    BİR DAMLA

Görsem gönlünde bir damla sevgi..
Meleklerin adına sevinç..
Şeytanların adına üzüntü duyarım..
Görsem gönlünde bir damla sevgi..

Görsem ela gözünde bir damla yaş..
Kötülüğün adına sevinç..
İyiliğin adına üzünü duyarım..
Görsem ela gözünde bir damla yaş..

Görsem yüreğinde bir damla fedakarlık..
İnsanlar adına sevinç..
İnsansızlık adına üzüntü duyarım..
Görsem yüreğinde bir fedakarlık..

Görsem yüreğinde bir damla kötülük,
Kendi adıma üzüntü..
Kötülük ve iyilik adına üzüntü duyarım..
Görsem yüreğinde bir damla kötülük.

Görsem ela gözünde bir damla yaş..
Pişmanlık adına doğruluk..
Yanlışlık adına üzüntü duyarım..
Görsem ela gözünde bir damla yaş

    BEN YİNE SAVAŞTAYIM VATANIM İÇİN
anamı babamı özledim ama
abimi ablamı özledim ama
kardeşikomşuyu özledim ama
ben yine savaştayım vatanımiçin

vatanıma milletime
çorağıma toprağıma
dostlarıma doymasamda
ben yine savaştayım vatanım için

kasabamı milletimi
kentlimi köylümü
kahvemi istesemde
ben yine savaştayım vatanım için

o rahat koltuğumu
o tatlı okulumu
çocuklarımı sevsemde
ben yine savaştayım vatanım için

dağlar kokan temiz havama
güneşime bulutuma
aşık olsamda suyuma
ben yine savaştayım vatanım için

bakanı korkutan dağıma
geleni ferahlatan suyuma
doyamasamda toprağıma
ben yine savaştayım vatanım için 

          UZAYDAKİ HAYAT
Uzaydaki hayat çok değişiktir. Biliyoruz kii uzay herkesin gitmek istediği bir evren dir. Peki yaa günümüzde gidenler varmı?? Elbette. Günüüzde uzaya sık sık giden bir meslek dalı olan bilim adamlarıdır. Peki ya bilim adamları uzaya giderken veya uzayda ne gibi zorluklarla karşılaşıyorlar? Gelin bu soruların hepsinin cevabını birlikte öğrenelim.Bilim adamlarının uzayda karşılaştığı zorluklar;

+Uyurken mutlaka kendilerini bir yere sapitlemeli veya bağlamalılar.
+Uzayda bilim adamları yönlerini fark edemezler.Örneğin yukarı yı aşağı olalar görebilirler.
+Dünyada 55 kilo olam bir insan uzayda 5.5 kilo olurBu yüzden boyu çok uzar.
+Uzayda 1 ay dan fazla kalan görevlerin yüzden bazı şişlikler ve morluklar olur.
+Uzayda bilim adamları fazla yemek yeme ihtiyacı duymadıkları için vitamin hapları kullanırlar.

Evet arkadaşlar bizim için uzaydaki hayatı ispatlamaya çalışmak için bu kadar zorluğa katlanan bilim adamlarına lütfen saygı gösterelim... 


Piri Reis
 

Doğum tarihi kesin olarak bilinmiyor. 1465-1470 arasında Gelibolu’da doğdu. Kahire’de öldü. Asıl adı Muhiddin Pirî’dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed’in oğlu ve ünlü Osmanlı denizcisi Kemal Reis’in yeğenidir. Akdeniz de korsanlık yapmakta olan amcasının yanında yaklaşık 1481’den sonra denize açıldı. 1487’de onunla birlikte İspanya’daki Müslümanlar’ın yardımına gitti. 1491-1493 arasında Sicilya, Sardunya, Korsika adalarına ve güney Fransa kıyılarına yapılan akınlara katıldı. Amcasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin hizmetine girerek 1499-1502 Osmanlı-Venedik Savaşı’nda bir savaş gemisinde kaptanlık yaptı. 1511’de amcasının ölümü üzerine Gelibolu’ya çekilerek Kitab-ı Bahriye (Denizcilik Kitabı) üzerinde çalıştı ve 1513’te bir dünya haritası çizdi.

1516 Mısır seferinde Osmanlı donanmasında kaptan olarak savaştı. 1517’de ilk çizdiği haritayı I. Selim’e (Yavuz) sundu. 1521’de Kitab-ı Bahriye’yi tamamladıktan sonra 1522’de Rodos seferine katıldı.1524’te sadrazam Makbul İbrahim Paşa’yı Mısır’a götüren gemiye kılavuzluk etti. Sadrazamın ilgilenmesi üzerine 1525’te Kitab-ı Bahriye’yi yeniden düzenleyerek onun aracılığıyla I. Süleyman’a (Kanuni) sundu 1528’de çizdiği ikinci haritasını da padişaha armağan etti. 1528’den sonra güney denizlerinde görev yaptı. Portekizlilerin Aden’i alması üzerine Süveyş’teki Osmanlı donanmasına kaptan atanarak 26 Şubat 1548’de Aden’i geri aldı. 1552’de önemli bir Portekiz üssü olan Maskat’ı ve ardından Kişm Adası’nı alarak Hürmüz Kalesi’ni kuşattı. Portekizliler’in Basra Körfezi’ni kapatmak istediklerini duyarak kuzeye yöneldi. Katar Yarımadası’na, Bahreyn Adası’na egemen olarak Mısır’a geçti. Donanmayı Basra Körfezi’nde bıraktığı için sefer sırasında kendisinden yardımını esirgeyen Basra Valisi Kubâd Paşa’nın da girişimleriyle suçlu görülerek idam edildi.

Büyük bir denizci olduğu kadar büyük bir haritacı olan Pirî Reis, korsanlık günlerinden başlayarak gezip gördüğü yerleri yabancı kaynaklardan da yararlanarak tarihi ve coğrafi özellikleriyle birlikte kitabında anlatmış ve haritalarını çizmiştir. Kitab-ı Bahriye’nin nazımla yazılan ve denizcilikle ilgili tüm bilgilerin toplandığı başlangıç bölümünde, genel açıklamalardan sonra Ege ve Akdeniz adaları tanıtılarak denizle ilgili gözlem ve deneyim önemi vurgulanır. Fırtına, rüzgâr çeşitleri, pusula ve haritanın tanımından sonra dünyayı kaplayan denizler ve karaların oranı belirtilir. Portekizliler’in denizcilikteki ilerlemeleri ve keşifleri, Çin Denizi, Hint Okyanusu, Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki rüzgârlar, Basra Körfezi, Atlas Okyanusu ayrıntılı biçimde anlatılır.

Düz yazı ile anlatımın başladığı haritalı bölüm asıl metni oluşturur. Bu bölümde Çanakkale Boğazı’ndan başlayarak Ege Denizi kıyı ve adaları, Adriyatik denizi kıyıları, Batı İtalya, Güney Fransa, Doğu İspanya kıyılarıyla çevresindeki adalara ilişkin tarihi, coğrafi bilgiler verilerek kuzey Afrika kıyıları, Filistin, Suriye, Kıbrıs ve Anadolu kıyıları izlenerek Marmaris’te tüm Akdeniz’in havzası noktalanır.

1513’te çizdiği ilk haritasında Kristof Kolomb’un 1498’de çizdiği Amerika haritasından, Portekiz ve Arap haritalarından yararlandığını belirtir. Elde kalan parçası Avrupa ve Afrika’nın batı kıyılarıyla Atlas Okyanusunu, Antil Adalarını, orta ve Güney Amerika’yı gösterir. 1528’de çizdiği ikinci haritasından günümüze kalan parça, büyük bir dünya haritasının kuzey batı köşesi olup Atlas Okyanusu’nun kuzeyini, kuzey ve orta Amerika’nın yeni keşfedilmiş kıyılarını ve Grönland’dan Florida’ya uzanan kıyı şeridini içerir. Adalar ve kıyılar son keşiflere dayalı olarak daha doğru çizilidir. Keşfedilmeyen yerler ise beyaz bırakılarak, bilinmediği için çizilmediği belirtilir. İlk haritadan daha büyük ölçekli ve gelişkin olan ikincisi, teknik olarak döneminin en ileri örneğidir.



Mevsimler Nasıl Oluşur?
 

Dünya her zaman güneşin etrafında yolculuk yapar. Bu yola yörünge denir. Dünya güneşin etrafında hareket ederken aynı zamanda yana doğru eğilen bir açı yapar. Bazen dünyanın bizim yaşadığımız bölümü güneşe doğru eğilir, bazen de eğilmez. Bizim yaşadığımız bölüm güneşe doğru eğildiğinde güneş ışınları bize düz bir çizgide ulaşır ki bu dönem yaz’dır. Bizim için yaz mevsimi olan zamanda dünyanın diğer kısmı güneşten uzaktır ve orada mevsim kış’tır!

1-Dünya yörüngede yolculuk yaparken tam bir daire çizer mi?

2-Dünya güneşten uzak olduğunda bizim için hangi mevsimdir?

3-Kış sporlarını sayabilir misin?

4-Yeni Zelanda’da yaşasaydınız yaz tatilinizi ne zaman yapıyor olurdunuz?

5-Sizin en sevdiğiniz mevsim hangisi? Neden?

 


Sonbaharda Ağaçlar Yapraklarını Neden Dökerler?
 

Bütün yaz mevsimi boyunca küçük besin fabrikaları ağaca besin sağlamak için çalışırlar. Sonbaharda güneş ışığı azaldığından bu görevi yapamazlar. Zaten ağaç artık kendisine kış için gerekli olan besini depolamıştır. Orman hayvanlarının yaptığı gibi kış uykusuna rahatça yatabilir. Ama kış uykusuna yatmadan önce, yaprakların sapının dibinde su geçiren küçük delikleri kapaması gerekir. Buralarda sert ve su geçirmez küçük bir parça mantar oluşur ve bu mantar yaprağı iter. Böylece yapraklar düşer.


Yapraklar ağaca nereden besin sağlarlar?

Ağaçlar nefes alırlar mı?

Ağaç yaprakları sonbaharda neden besin sağlama görevini yapamazlar?

 


Yanardağın Patlamasına Sebep Olan Nedir?
 

Yeryüzü birçok kaya ve mineral tabakalarından yapılmıştır. Yeryüzünün derinlikleri çok sıcaktır ve kayalar erimiş haldedir. Bu sıcak ve erimiş kayaya magma denir. Yanardağ magmanın kaynadığı yerden başlar ve yeryüzüne açılır. Bir yanardağ patladığında magma, bir alev nehri gibi dışarı çıkar. Magma bu şekilde dışarı çıktığında buna lav denir. Sıcak küller, kayalar, toz ve gazda aynı zamanda havaya fırlar. Lav çok sıcaktır ve dokunduğu herşeyi eritir.


Magma katımıdır yoksa sıvımı?

Yanardağ neden tehlikelidir?

Püskürmek kelimesinin anlamı nedir?

Sizce uzun zaman sonra lava ne olmaktadır?

Jeologlar bir yanardağın patlayacağını nasıl biliyorlar?

 



Yıldırım tehlikeli midir?
 

 

Bir fırtına sırasındaki şimşek sesi pek çok insanı korkutabilir. Şimşekten korkmak için kesinlikle bir neden yoktur. Şimşeğin sesi size ulaştığında, sahip olduğu elektrik yüküyle işi çoktan bitmiştir. Şimşeğin sesini, parlayan ışıktan sonra duyarsınız, çünkü ses hızı, ışık hızından daha yavaştır.

Şimşekten  korkar mıydınız? Hiç şüphesiz şimşek zarar verebilir, insan ölümlerine neden olduğu bazı durumlar bilinmektedir. Fakat şansınız bu gibi durumların son derece zayıf ihtimal olduğudur.



Carlo Collodi
Küçücük dükkanında, tahtadan oyuncaklar yapan ihtiyar usta, bir gün hazırladığı son oyuncağın canlandığını ve kendisiyle konuşmaya başladığını görünce şaşkına döndü. Bu konuşan, yürüyen oyuncak bebek akıl almaz serüvenler yaşadı.


Dede Korkut
 
Türk efsanelerinin en önemli kaynağını meydana getiren Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türklerini konu edinen bir hikâye kitabıdır. Kitap Oğuz Türklerinin serüvenlerini işlemekle birlikte, çok daha sonra, yaklaşık olarak XIV. ya da XV. yüzyıllarda yazılmıştır. Kitabın Arap harfleriyle yazılmış orijinal nüshası Dresden  kitaplığındadır. Berlin kitaplığında da bir ikinci nüsha vardır.

Kitaba Dede Korkut Hikâyeleri denilmesinin nedeni, her hikâyede Dede Korkut adında birinin ortaya çıkarak, bir halk düşünürü gibi, hakanlara yoll göstermesi, çocuklara ad koyması, hayır dua etmesidir. Dede Korkut hikâyeleri kısa bir önsözle on iki hikâyeden meydana gelir. Önsöz Dede Korkut’u tanıtır. Hikâyelerin hemen hepsi destan havası içinde işlenmiştir. Türk halk bilgisi bakımından son derecede zengin bir kaynak olan Dede Korkut Hikâyeleri, ilkin ağızdan ağıza anlatılarak oluşmuş, daha sonra yazı ile tespit edilmiştir, Dede Korkut Hikâyelerinin asıl adı Ki tâb-ı Dede Korkut âlâ Lisân-ı Taife-i Oğuzân’dır. (Oğuz halkı diliyle Dede Korkut kitabı). Dede Korkut Hikâyeleri şöyle başlar: Bismillâh-İr-Rahmân-İr-Rahîm
Resûl aleyhisselâm zamanına yakın, Bayat boyundan Korkut Ata derler bir er çıktı. Oğuz’un . ol kişi tamam bilginiydi; ne derse olurdu, gaipten türlü haber söylerdi; Hak taâlâ onun gönlüne ilham ederdi; Korkut Ata:
— Ahir zamanda hanlık yine Kayı’ya gelecek, kimse ellerinden almayacak, ahir zaman olup kıyamet kopunca, dedi. Bu dediği Osman neslidir, işte sürüp gidiyor ve dahi nice buna benzer söz söyledi. Korkut Ata,  Oğuz kavminin müşkilini  hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca  işlemezlerdi,  her ne ki  buyursa kabul ederlerdi, sözünü tutup tamam ederlerdi. Şimdi de ’Dede Korkut hikâyelerinin en ilginçlerinden birini, Bamsı Seyrek, hikâyesini vereceğiz.

                     ansiklopedi
 
 
 
 
 
 
 
 

BM’ye bağlı Dünya Sağlık Örgütü Müdür Yardımcısı David Heymann, Cenevre’de düzenlediği basın  toplantısında, sağlıksız tuvaletler yüzünden bulaşan hastalıkların dünyada her yıl iki milyon çocuğun hayatına mal olduğuna dikkati çekti.

Bulaşıcı hastalıkların dünyada yılda 15 milyon kişinin ölümüne yol açtığını vurgulayan Heymann, altyapının sağlıklı hale getirilmesiyle bu sayının bir çırpıda azalacağını belirtti. Birçok ülkede tuvalet konusunun yıllarca ihmal edildiğini anlatan DSÖ yetkilisi, yeryüzündeki insanların yüzde 41’inin sağlıksız tuvaletlerde ihtiyaç gördüğünü, bir başka ifadeyle insanların kirli sularla temas ettiğini, bunun da başta ishal olmak üzere hastalıklara davetiye çıkardığını anlattı.

BM uzmanlarına göre, tuvaletsizlik, sağlık dışında güvenlik açısından da sakınca doğuruyor. Öyle ki, özellikle kadın ve çocuklar, geceleri tuvalet ihtiyacı için dışarı çıkınca taciz veya tecavüze uğrayabiliyor.

Tuvalet yokluğu, eğitim alanına da olumsuz yansıyor. Bazı okullarda kız ve erkekler aynı tuvaletleri kullanıyor, ancak kızlar ergenliğe geçişte tuvaleti yok diye okulu bırakıyor.

BM verilerine göre, 1990’la 2004 arasında 1,2 milyar insan daha sağlıklı tuvalet imkanına kavuştu. Ancak halen yaklaşık 2,6 milyar insanın evinde tuvalet yok...

DSÖ uzmanlarına göre, tuvalet sistemini iyileştirmek için harcanacak 1 lira, ortalama 9 lira olarak geri dönüyor. Sözgelimi, 1991 yılında Peru’da başgösteren kolera salgını 800 milyon dolarlık fatura çıkardı. Oysa çok daha küçük bir rakamla gecekondu mahallelerinin tuvalet altyapısı ıslah edilebilir ve böylece bu salgının önüne geçilebilirdi...

Makarna ve bulgur, obezite riskini azaltıyor
 
 

Prof. Dr. Ayşe Baysal, Türkiye Makarna Sanayicileri Derneğinin, Türkiye Diyetisyenler Derneği ile birlikte hazırlayıp yayınladığı “Bilimsel Yönleriyle Makarna” adlı kitabında yer alan makalesinde, makarnanın beslenme ve sağlık açısından yararını anlattı. 

Makalede, sağlıklı beslenmede büyük önem taşıyan kompleks karbonhidratların kaynağının tahıllar ve kuru baklagiller olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Baysal, makarnanın ise kompleks karbonhidratların en zengin kaynağı olduğunu bildirdi.

Makarnanın, B12 dışında bütün B vitaminleri ve minerallerini içerdiğini belirten Prof. Dr. Baysal, ancak tam durum buğdayı irmiğinden üretilen makarnalardaki vitamin ve mineral oranının, kepeği ve özü ayrılmış irmikten yapılan makarnalardan daha yüksek olduğunu, tam buğday irmiğinden üretilen makarnaların diyet lifi için de en iyi kaynaklardan biri olduğunu bildirdi.

Prof. Dr. Baysal, makarnanın çok az yağ içerdiğini, peynir yerine 2-3 kaşık önceden pişmiş mercimek ve biraz soğan kullanılması durumunda, makarnadaki diyet lif oranının artacağını vurguladı.

“MAKARNANIN ŞİŞMANLAMA İLE İLİNTİSİ YOK”
Makarnanın hayvansal kaynaklı peynir, yumurta ve kıyma gibi besinlerle hazırlanması ya da bunlarla yapılan soslarla birlikte tüketilmesi halinde bitkisel besinlerde bulunmayan B12 vitamininin karşılanmasına katkıda bulunacağını ifade eden Prof. Dr. Baysal, şunları kaydetti:
“Sağlıklı beslenmeye örnek gösterilen Akdeniz beslenme biçiminin temel özelliği, tahıl, sebze, meyve, kuru baklagiller gibi ürünlerden zengin, doymuş yağ içeren kırmızı etten fakir olması ve görünür yağ olarak zeytin yağı kullanılmasıdır. Örneğin, Doğu Akdeniz ülkelerinde bulgur, İtalya’da makarna, ekmek dışında en çok tüketilen tahıl ürünleridir. Makarna ve bulgur, kan şeker düzeyini olumlu yönde etkilerken, diğer yandan besin alımını azaltarak obezite riskini de düşürmektedir. Bu veriler, uygun ve yeterli miktarda makarna yemenin, şişmanlamayla ilintisi olmadığını gösterir.”

Prof. Dr. Baysal, beyaz ekmek, beyaz un ve şekerden yapılan ürünler, patates ürünleri yerine, uygun sosla hazırlanmış makarna yenmesini önerdi.


Gölü yüzde 85 kurudu
 
 

 Aksaray Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Semih Ekercin, Tuz Gölü’nde kuraklık üzerine yaptığı bir araştırmada, son yüzyıl içindeki kıyı çizgisi değişimini inceledi. 90 yıllık haritalar ve günümüz uydu fotoğraflarını karşılaştıran Ekercin, 1915 yılına ait tarihi askeri harita ile NASA tarafından ücretsiz olarak sağlanan uydu görüntülerini kullandı. 

Karşılaştırma sonucu Tuz Gölü’nün 90 yılda yaklaşık yüzde 85 küçüldüğünü tespit eden Ekercin, şunları söyledi:
“Osmanlıca hazırlanmış olan 1915 yılına ait tarihi askeri haritaları incelediğimizde Tuz Gölü’nün su yüzey alanının yaklaşık 2164 kilometrekare olduğunu tespit ettim. Uydu görüntüleri üzerinden yaptığım çalışmada ise Tuz Gölü’nün su yüzey alanının 1987 yılında 926 kilometrekareye, 2005 yılında da 326 kilometrekareye düştüğünü belirledim. Tuz Gölü’nün küçülmesinde göle ulaşan kaynaklar üzerinde baraj inşa edilmesi, 1990’lı yıllardan itibaren kaçak kuyuların açılması ve son yıllardaki iklim değişikliğinin etkili olduğu görülüyor.”

Barajların inşasından sonra gölde çekilme başladığını ancak 1990’lı yıllara kadar göldeki çekilmenin çok fazla fark edilmediğini dile getiren Ekercin, “Bu yıldan sonra kaçak kuyuların etkisiyle göle güneyden Eşmekaya Sazlıkları üzerinden gelen akarsu da kurudu. 

Kaçak kuyular Eşmekaya Sazlığı’nın ve Tuz Gölü’nün sonunu hazırladı. Ayrıca gölü besleyen tek kaynak olan Şereflikoçhisar’daki Peçeneközü Deresi üzerinde de baraj inşası düşünülüyor” dedi.

Tuz Gölü’nün ikiye bölündüğünü vurgulayan Ekercin, “Gölün Ankara-Aksaray kara yolu kenarında kalan doğu kısmı Tuz Gölü’nden kopmuş durumda. Bu kısımda yıl boyunca su görülmesinin sebebi ise bölgeye göre daha fazla yağış alan Ekecik Dağı’nın gölün doğu kısmını beslemesidir” diye konuştu.

Ekercin, bugünkü koşulların devam etmesi durumunda 2015 yılında Tuz Gölü’nün tamamen kuruyacağını bildirdi.


Yönetmenler Recep İvedik’i Çözemedi
 
 

Ezel Akay, "Recep İvedik karakteri bize müstehak bir karakter" derken, Ömer Uğur "Poposuyla bira üflüyor ve 3 milyon insan izlemeye gidiyor. Burada bizim anlamadığımız bir şey var" diye tepkisini dile getirdi.

Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Halkevleri’nce düzenlenen ’Kültür ve Sanat Festivali’ etkinlikleri kapsamında ünlü yönetmenler öğrencilerle buluştu.  Ezel Akay, Ömer Uğur, Aydın Sayman ve Ahmet Keskin, etkinlik kapsamında düzenlenen panele katıldı. Panelde en çok ’Recep İvedik’ filmi tartışıldı.  ’Hemşo’ ve ’Eve Dönüş’ filminin yönetmeni Ömer Uğur, Recep İvedik filmini insanların neden izlediğini gerçekten çok merak ettiğini belirterek, şunları söyledi:

"Ortada sosyolojik bir durum var. Bu kadar insan bu filmde ne buluyor, ya da bizim beceremediğimiz ne. Buradan da dönüp kendimizi sorgulamamız lazım.

Burada insanların Recep İvedik’te buldukları ne. Bir adam saçını, yüzünü kıllıyor, vücudunu kıllıyor, kaşlarını kıllıyor, sonra da poposuyla bira üflüyor ve 3 milyon insan izlemeye gidiyor. Burada bizim anlamadığımız bir şey var."

Ezel Akay, "Recep İvedik"i eleştirdi.

’Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü’ ve ’Neredesin Firuze’ gibi filmlerin yönetmeni Ezel Akay ise filmi sert bir dille eleştirerek, "Recep İvedik karakteri bize müstehak bir karakter. Yaptığı her şeyle bizim adab-ı muaşeret diye bildiğimiz her şeyi o büyük ideolojiyi sarsıcı bir etki yapıyor" dedi.

Recep İvedik’i iyi çekilmemiş bir film olarak da nitelendiren Akay, şöyle devam etti:

"Bugün Borat, böyle nasıl rahatsız edici, üstüne düşülmesi gereken bir etki oluşturduysa, Recep İvedik de bir başka açıdan bakılmayı hak ediyor.

Türk insanı nefret ettiği her şeyi orada gördü. ’Allah’a şükür ben böyle değilim’ diyenler sevdiler veya gıcık oldukları bütün elit ve sosyetik şeylerle dalga geçtiği için sevdiler, bunu unutmamak lazım. Herhangi bir karakter değil o, saldırgan bir karakter. Bizim iyi, güzel, hoş bulduğumuz her şeye saldırıyor bu karakter."


Domuz pisliğinden gelen mucize
 
 

Sadece dört hafta içersinde kopuk uzvun yerine yeni bir parmak oluşurken dört ay içinde ise parmağın durumu eskisinden ayırt edilemeyecek kadar iyiydi. Parmağına tekrar kavuşan Lee Spievack bunun gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu söylüyor. Deney aşamasında olan kas geliştirici toz atların kopan ve zayıflayan lifleri üzerinde kullanılıyordu. "Peri Tozu" adı verilen bu ilacın geliştirilerek kol ve bacak gibi daha büyük uzuvlarda kullanılır hale getirilmesi planlanıyor. İlacın yapımı ise aslında basit:

Bir miktar domuz pisliği alınarak düzleştiriliyor. Pisliğin üzerindeki kolojen zengini bölge, asit içinde çalkalanarak atılıyor. Eritme işleminden sonra ortaya çıkan katman toz haline getirilerek yaralı uzva sürülüyor. Birkaç hafta içinde yara kendi kendini iyileştirerek, kopan uzuv kendini yeniliyor.

Bilim adamları bu buluşun ciddi yanık vakalarında da çok etkili bir ilaç olacağı konusunda hemfikir. İlacın muciterinden olan Dr Stephen Badylak "Peri Tozu"nun Pentagon'un da dikkatini çektiğini ve bunu Irak'ta bulunan Amerikan askerleri için kullanmayı düşündüğünü belirtti.  




Yeni arkadaşımız, paytak paytak yürüyen sevimli bir penguen.

 

Zuzu, Güney kutup bölgesinde yaşayan kalabalık bir penguen ailesinin en küçük üyelerinden biri. Buz üstünde yaşıyor ve şaşırtıcı bir şekilde hiç üşümüyor. Üstelik onun sıcak bir evi ve soğuk havalarda giydiği kalın giysileri de yok.
Peki Zuzu ısının -88 dereceye kadar düştüğü dondurucu soğuklara nasıl dayanıyor dersiniz?

Zuzu ve diğer penguenlerin vücutlarının altındaki kalın yağ tabakası vücut sıcaklıklarının kaybolmasına engel oluyor. Yana doğru, kısa ve paytak adımlarla yürümeleri ise daha az yorulmalarını sağlıyor. Böylece soğuk hava şartlarına karşı daha çok enerji biriktirebiliyorlar. Ayrıca kümeler halinde ve birbirlerine adeta yapışık bir halde yaşayarak kolayca ısınıyorlar.  

Aslında uçamayan bir deniz kuşu türü olan penguenlerin diğer hayvanlardan ayrılan daha pek çok ilginç özellikleri var. Örneğin dişi ve erkek penguenin çiftleşmesi sonucunda dişi penguen yalnızca bir yumurta yumurtluyor. Ardından erkek penguen yumurtanın üzerinde yaklaşık 65 gün boyunca kuluçkaya yatıyor. Bu dönem çok zor bir dönem. Çünkü kuluçka süresi boyunca erkek penguen hiç kıpırdamıyor ve yemek yemiyor. O kuluçkaya yatarken dişi penguen de kısa bir süre sonra yumurtadan çıkacak olan yavruları için besin toplamaya çalışıyor.

Zuzu da diğer arakadaşları gibi yumurtadan çıktıktan sonraki ilk iki ayını anne ve babasının ayakları altında geçirdi. Böylece kalabalık penguen topluluğu içinde annesini ve babasını hiç kaybetmedi. Biraz daha büyüdükten sonra ise annesi ve babasını seslerinden tanımaya başladı. Zuzu anne ve babasının çıkardığı özel sesleri ayırt edemeseydi kolayca kaybolabilirdi.

Yaklaşık 17 ayrı türü bulunan penguenler mürekkep balığı, kabuklu deniz hayvanları ve balık avlayarak beslenirler. Uzun süre açlığa dayanabilirler. Çok iyi yüzücüdürler. Uçamazlar ama kar veya buz üzerinde hızla kayabilirler. Ömürleri 30-35 yıl kadardır.



 

Dodo karada yaşayan en büyük memeli hayvan.
Onu yakından gördüğünüzde büyüklüğüne  siz de inanamayacaksınız. Ancak babası ondan çok daha iri. Afrika fili olan babanın yüksekliği 4 metre, ağırlığı ise 7 ton kadar. Tabiî ki Dodo henüz babası kadar büyük değil. Ancak büyüdüğünde o da bu ağırlığa ulaşacak…


Dodo’nun ailesi Afrika ve Asya filleri olmak üzere iki gruba ayrılır. Afrika filleri Asya fillerinden daha büyüktür. Bunun dışında her iki grup arasında fazla belirgin farklar yoktur. Dodo’nun vücudundaki en önemli özellik gövdesinin çok iri olmasıdır.
O gövdeyi taşımaya çalışan kalın bacaklara sahiptir. Buruşuk derisi ve ağır hareketleriyle aslında çok genç olan Dodo’nun yaşını tahmin etmek oldukça zor olacak… Kendisini serinletmek için sallayıp durduğu kocaman kepçe kulakları; su içmek, püskürtmek ya da siz küçük çocuklara gösteri yapmak için kullandığı hortumuyla Dodo, başka hayvanlarda göremeyeceğiniz benzersiz birçok özelliğe sahiptir. 

Dodo’nun ataları 5000 yıl öncesinde yaşamış ve ne yazık ki soyu tükenmiş Mamutlardır. Asya filleri Mamutlara Dodo’dan daha çok benzerler. Genellikle filler 60-70 yıl yaşarlar, çünkü güçlü vücutlarına kolay kolay saldırıp zarar veren hayvan çıkmaz. Dodo’nun büyükbabası da tam 70 yaşında…

Afrika’nın sık ormanlarında ya da açıklık bölgelerde kolaylıkla yaşayabilen Dodo’nun ailesi, 12 filden oluşan büyük bir ailedir. Ailenin reisi ise yaşlı nineleridir. Çoğunlukla fil aileleri dişilerden oluşur, çünkü erkek fertler kendilerine başka gruplar bularak dolaşırlar. Dodo’nun ailesinde de daha çok dişileri görebilirsiniz.

Dodo’nun tüm duyguları gözlerine yansımaktadır. Tıpkı sizler gibi aile bireyleri birbirlerine çok bağlıdır. Tüm üzüntü ve sevinçlerini paylaşır, ağlayan minik fillerin yardıma koşarlar.

Filler insanlara oranla çok daha uzun süren hamilelik dönemi geçirirler. Bebek filler ancak 22 ay sonunda dünyaya gelir. Doğan bebek ortalama 100 kilo ağırlığındadır. 13-14 yaşlarına geldiğinde de artık yetişkin olmuş demektir.

Dodo’nun kulakları tüm diğer filler gibi çok iyi duyar. Bu sayede uzaktaki arkadaşlarına tehlike konusunda kolayca haber verebilir. Ayrıca koku alma duygusu da gelişmiştir. Bunun yanı sıra görme duyuları siz insanlar kadar gelişmiş değildir.





 
Bugün 12 ziyaretçi (15 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol